The Farm - Continued
Çiftlik - Devam
Working the Land
Toprağı işlemek
crops ürünler (ekinler)
agriculture tarım
farmhand çiftlik işçisi
fallow nadas (geçici olarak ekilmeyen toprak)
to plow sürmek (toprağı)
to sow ekmek (tohum)
to plant dikmek (bitki)
to irrigate sulamak
to till toprağı bellenmek
to rotate (crops) ürün rotasyonu (farklı ürünleri sırayla ekmek)
to clear (land) arazi açmak (toprağı temizlemek)
Plow the fields.
Tarlaları sürmek
This year we planted tomatoes and eggplant.
Bu yıl domates ve patlıcan ektik.
The farmer uses a tractor to pull the plough.
Çiftçi, pulluğu çekmek için traktör kullanır.
They rotate crops to maintain soil fertility.
Toprağın verimliliğini korumak için ürün rotasyonu yaparlar.
The land was cleared to create new farmland.
Yeni tarım arazisi oluşturmak için toprak temizlendi.
The farmer decided to lay fallow the field for a year to restore its nutrients.
Çiftçi, toprağın besinlerini geri kazanması için tarlayı bir yıl nadasa bırakmaya karar verdi.
You reap what you sow.
Ne ekersen onu biçersin
fertilizer gübre
manure Çiftçi pazarında yerel ürünler satarlar.
fertile verimli
to sprout filizlenmek
to fertilize gübrelemek
Close to the river the soil is very fertile.
Nehir yakınında toprak çok verimlidir.
Harvesting
Hasat
harvest hasat
crop yield ürün verimi
to harvest hasat etmek
to gather toplamak
Silos are used to store grain.
Silo, tahıl depolamak için kullanılır.
We gathered the apples from the orchard.
Meyve bahçesinden elma topladık.
Separate the wheat from the chaff.
Buğdayı samandan ayırmak (önemliyle önemsizi ayırmak için deyim)
Like finding a needle in a haystack.
Samanlıkta iğne aramak
Don't put all your eggs in one basket.
Tüm yumurtaları aynı sepete koyma
vineyard bağ (üzüm bağı)
The field workers picked peaches.
Tarla işçileri şeftali topladı.
These olives were picked by hand.
Bu zeytinler elle toplandı.
Pest Control
Zararlılarla mücadele
pest zararlı (haşere)
pesticide pestisit
insecticide insektisit (böcek ilacı) m.
herbicide herbisit (yabani ot ilacı) m.
organic organik
blight bitki hastalığı (ör. mildiyö)
locust çekirge
to spray ilaçlamak (püskürtmek)
to treat tedavi etmek (uygulama yapmak)
Organic farms do not use synthetic pesticides.
Organik çiftlikler sentetik pestisit kullanmaz.
The farmer sprayed the crops to treat them for pests.
Çiftçi, zararlılarla mücadele için ürünleri ilaçladı.


Ranching
Hayvancılık
ranch büyükbaş hayvan çiftliği
ranch hand çiftlik çalışanı (hayvancılık)
cattle rustler sığır hırsızı
to brand damgalamak (hayvana işaret koymak)
to graze otlatmak
to feed beslemek
to fence çevrelemek (çit çekmek)
The cowboys rounded up the cattle to brand them.
Kovboylar, hayvanları damgalamak için topladı.
The sheep are kept in a pen near the barn.
Koyunlar, ahırın yakınındaki ağılda tutulur.
The cattle graze in the pasture all day.
Sığırlar, gün boyu merada otlar.
The farmer feeds the animals twice a day.
Çiftçi, hayvanları günde iki kez besler.
They fenced the property to keep the livestock safe.
Hayvanların güvenliği için araziyi çevrelediler.
No Trespassing!
Girilmez
Till the cows come home
İnekler eve dönene kadar (çok uzun süre için deyim)
You can argue with him till the cows come home, but he’ll never change his mind.
Onunla inekler eve dönene kadar tartışabilirsin ama fikrini asla değiştirmez.
plantation plantasyon (büyük tarım alanı)
The rubber plantation stretched for miles through the rainforest.
Kauçuk plantasyonu, yağmur ormanında kilometrelerce uzanıyordu.